KIRMIZI VE MAVİ’ye

Gece kör karanlıkta kaldım da,aydınlık ararken senin etrafında,bilmeden alevi olmayan bir ateşe düştüm. Yandım görünmeden olmayan alevlerde hiç tütmeden ve sessizce. Ama seni ısıtamamışım. Isıtamamışım kalbini tüm yansamda bir kibrit alevi kadar olamamışım. İnanamadım…
Yanarken ağlamak geldi içimden tutmadım kendimi. Söndüm sonunda gözyaşımla.söndüm bilmediğim,seninde bilmediğin rüzgarlarla. Oysa ellerinle –vura vura da olsa- sen söndüreydin ya. Ya da sende tutmasaydın kendini. Ağlasaydın.
Anladım artık. Ne yazık ki bu karanlıktan tek başıma çıkacağım. Bir mum yakmak lazım. Eritip birkaç damla onu kendi bedeninden parçalar üzerinde dik tutmak. Söndürür onu da belki bilmediğimiz acemi bir rüzgar ama olsun. Umuda sarılmak lazım ve unutmamak ; hani o gözlediğimiz şafaklar ve ardından yeni sabahlar. Onlar hep karanlıkla başlar.
Birlikte olamayacağımıza inandın. Olmazdı senin için. Belki burçlarımız uyuşmuyordu,belki de bazı huylarım kötüydü sen mükemmeliyetçiyken. Belki de sen kırmızıdır derken aşkın rengine ben mavide ısrarcıydım. Tüm bunlar mazeret olabilirdi senin için. Karanlık derdin, imkansız derdin. Bense imkansız denilen hiçbir şeyin olmadığına inanmıştım.
Aydınlığın başlangıcı karanlıktır. Ama karanlık ancak aydınlık biterse vardır ve hep vardır.
Sen olmaz dedin. Olumsuzluklardan korktun,hep varolan karanlıktan ve ben tekrarladım durdum :

Sabahlarımın ilk saatleri hep karanlıktır. İstendiğinde karanlığı yok eden lambalarda vardır. Yada kendi bedeninden parçalar üzerinde dik duran bir mum ,tüm rüzgarlardan koruyabileceğin.
İnandıramadım.

Hiç yorum yok: